Yeşim Çıtak: Beni sevindiren ya da üzen şeyler toplumsal duyarlılıklardan ayrı düşemiyor

‘Sen Çal Kapımı’, ‘Menajerimi Ara’, ‘Erkenci Kuş’, ‘Ada Masalı’ ve ‘Ru’ gibi dizilerin senaryosunda imzası bulunan senarist Yeşim Çıtak’ın ilk kitabı ‘Arkada Çok Güzel Bir Dünya Var’, Parma Kitap tarafından yayımlandı. Kitap, toplumsal eşitsizliklerden insan haklarına, bireysel içsel çatışmalardan göçmenlik hikâyelerine kadar geniş bir yelpazede öyküler sunuyor.

Toplam 12 öyküden oluşan ‘Arkada Çok Güzel Bir Dünya Var’da, Çıtak’ın Ankara’nın siyasi ve toplumsal atmosferini yansıttığı, işçi sınıfı, azınlıklar ve gençlik sorunları gibi konuları işlediği anlatılar da yer alıyor.

Yeşim Çıtak ile ‘Arkada Çok Güzel Bir Dünya Var’ı konuştuk.

‘Arkada Çok Güzel Bir Dünya Var’ nasıl ortaya çıktı?

Bu soruya nasıl yanıt vereceğimi tam olarak bilmediğimi itiraf ederek, tuhaf bir başlangıç yapmak isterim. Bir yandan kırk yıllık izleme, gözleme, biriktirmenin ve yaşama ağrısının sonucu sanırım, bir yandan da bir yaz boyunca çalışma odasına kapanmanın karşılığı. Hem çok uzun hem de pek kısa bir yolculuğun sonucu oldu denebilir ‘Arkada Çok Güzel Bir Dünya Var’ için.

Bununla beraber kitap olmasında en büyük katkı Faruk Duman’ın. Faruk Hoca hem yazmaya hem de yayınlamaya cesaretlendirmeseydi, sanırım bu kitap hiç var olmazdı.

‘İNSAN EN İYİ BİLDİĞİ YERDEN YAZMAYA BAŞLIYOR’

Kitapta toplumsal eşitsizliklerden göçmenlik hikayelerine kadar geniş bir yelpazede insanları ve hayatlarını anlatıyorsunuz. Bu öykülerdeki konuları seçerken, kişisel olarak hayatınızda karşılaştığınız veya gözlemlediğiniz olaylardan mı ilham aldınız, yoksa bu konulara dair daha geniş bir toplumsal sorumluluk hissiyle mi yaklaştınız?

Hikayelerin bir kısmı yaşanmış deneyimlerden yola çıkarak yazıldı. Hep denir ya, ilk filmler otobiyografik olur genellikle diye, sanıyorum ilk kitaplar için de böyle bir gerçeklikten bahsedilebilir. (Hiç değilse benimki için.) İnsan sonuç olarak en iyi bildiği yerden yazmaya başlıyor bir şekilde herhalde. Elbette hepsinin yaşanmışlıklardan çıktığını söyleyemeyiz, bununla beraber hepsi bir gözlemden, bir histen, bir andan beslenerek kuruluyormuş. Bunu ben de yazarken öğrendim.

Toplumsal sorumluluk hissiyle yaklaştınız mı kısmına gelirsek de, herhalde dünyaya baktığınız yer sizi de var eden nokta olduğu için, ister istemez bu ikisi yazma edimi ve sorumluluk hissi, bende bir arada. Eminim herkes için böyle değildir. Benim ilgimi çeken, canımı acıtan ya da sevindiren ya da üzen şeyler genelde toplumsal duyarlılıklardan ayrı düşemiyor.

‘İNSANLARI İZLEMEYİ ANKARA’DA ÖĞRENDİM’

Kitaptaki öykülerde özellikle Ankara’nın siyasi ve toplumsal atmosferine yer verdiğiniz görülüyor. Bu şehir ve burada yaşananlar, yazma sürecinizde size nasıl ilham verdi?

Ankara’da doğup orada büyüdüm. On sekiz yaşıma kadar da orada yaşadım. İlk eylemime gittiğim yer de ilk aşık olduğum yer de Ankara. Yıllarca bunu kabul etmek istemesem, hatta Ankara’yı sevmediğimi söylemiş olsam da, bugün olduğum kişide Ankaralılığın başat bir rol oynadığını görebiliyorum. Ankara, büyükşehir gibi görünür ama küçüktür. İnsan ilişkileri önemlidir, dostluklar değerlidir. Ayazı da insanı da serttir. Eylemleri, kavgaları da öyledir. Hoş bu genellemeler pek de akıl kârı değil, insanı hataya götürür ama işte Ankara’ya dair benim deneyimim böyleydi. Haliyle benim büyüdüğüm iklim de böyle oldu. İnsanları izlemeyi orada öğrendim, çünkü Ankara’da sıkılmaya çok zamanınız olduğu için her şey için boş zamanınız olur ya da en azından eskiden olurdu. Belki artık değişmiştir, bilmiyorum. Benim çocukluğumun Ankarası bolca sıkıldığımız bir yerdi ve sıkılmak insanı düşünmeye, okumaya ve hareket etmeye teşvik ediyor bence.

Senaryo yazarlığından öykü yazarlığına geçerken ne gibi zorluklar yaşadınız?

Bunu henüz tam olarak fark edemiyorum. Çünkü yazdıklarıma henüz dışarıdan bir gözle bakamıyorum. Belki ikinci kitabımı çıkardığımda o zaman, ‘Ah bunu ne saçma yapmışım’ derim. Şu an sadece sezgilerimi dinliyorum ve ne kadarı senaristlikten geldi ve beni aslında zorladı henüz emin değilim.

Arkada Çok Güzel Bir Dünya Var, Yeşim Çıtak, 142 syf., Parma Kitap, 2025.

‘YAZDIKLARIM TOPLUMSAL HAFIZAYA KATKI SAĞLAYACAKSA BUNDAN MUTLULUK DUYARIM’

‘Halının Kahrolası Tozu’ gibi öyküler, toplumsal hafızaya güçlü bir referans sunuyor. Bu tür derin izler bırakmaya yönelik bilinçli bir çaba mı var, yoksa anlatıcı kişilerin doğal gelişimi mi?

Bunun için ekstra bir çaba sarf etmek aslında biraz hayatın doğal akışına aykırı gibi geliyor bana. Ne biliyorsanız, neyi önemsiyorsanız onu yazıyorsunuz herhalde, bu da işte kendinizden bağımsız olmuyor. Yazdıklarım bir şekilde toplumsal hafızaya katkı sağlayacaksa bundan mutluluk duyarım, bununla beraber bunun için ekstra bir çaba sarf etmedim.

Toplumsal meseleleri eserlerinize işlerken, toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkilere nasıl yaklaşıyorsunuz? Bir yazar olarak bu tür meseleleri gündeme getirmenin sorumlulukları ve riskleri üzerine ne düşünüyorsunuz?

Yaptığım işin doğası gereği subjektif olduğunu düşünüyorum. Günün sonunda akademik bir çalışma, bilim ya da haber değil yazdıklarım. Anlatmayı seçtiğim, bildiğim, gördüğüm ve haliyle bir tarafı olduğum hikayeler. Bana ne hissettirdiğine dair bir sancı sadece hissettiğim. Sorumluluğum bu noktada kendi imgemle tutarlı olmak kadar gibi geliyor bana. Riskleri varsa da ben henüz farkında değilim ve sanırım bu kısma kafa yormayı da çok istemiyorum.

Derseniz ki farklı kesimlerin tepkileri nasıl oldu? Açıkcası henüz bunula ilgili yeterli done yok elimde. Sanırım olduğunda da her türlü beğeniyi nasıl karşılıyorsam eleştiriyi de öyle karşılarım sanırım.

‘ÇATIŞMA OLMADAN HİKAYE DE OLAMIYOR’

Kitabınızda bireysel içsel çatışmalar çok güçlü bir şekilde yer alıyor. Yazar olarak, toplumsal olayları içsel çatışmalarla bağdaştırarak anlatmanın bir gücü olduğuna inanıyor musunuz?

Yine net yanıt veremeyeceğim bir soru olduğu için özür dilerim öncelikle. Bana öyle geliyor ki herhangi bir hikaye tezatı ile var oluyor. Dolayısıyla çatışma olmadan hikaye de olamıyor. Derseniz ki neden illa içsel çatışmalar, olayı ya da hikayeyi nasıl kavrıyorsam öyle yazıyorum herhalde. Belki de bu kadar öznel olması, yazılana mesafe konulamaması övünülecek bir şey değildir. Yine yazarlığın acemisi sayılırım neticede, benim şu ana kadarki yolculuğum böyle oldu. Belki ileride ne yanlış yapmışım derim, şu an böyle anlatabildiğim için böyle yazıyorum.

Her yazarın zaman zaman farklı öykülerine daha çok bağlandığını düşünüyorum. Kitabınızda da birbirinden farklı ama bir o kadar da güçlü öyküler var. Şu an için size en yakın hissettiren ya da en sevdiğiniz öykü hangisi?

Bu sorunuzu samimiyetle uzun uzun düşündüm ve bir yanıt bulamadım. Birkaç yönetmenin çektikleri filmi büyük perdede izlemediklerini duymuştum. Ruh halim şu an onlara yakın galiba.

Senaryo yazarlığından gelen bir bakış açısıyla, karakterlerin psikolojik derinliklerini ve içsel çatışmalarını oluştururken nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Bu süreç öykülerinizde de benzer bir şekilde mi gelişiyor?

Sanırım, senaristliğin en çok beslendiğim kısmı öykü yazarlığı açısından bu oldu. Yani karakterlerin psikolojileri üzerine düşünmek. Bazen senaryo projelerinde psikiyatristlerle çalışıyoruz, onlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Bu konuda okumak, öğrenmek de bitmez zaten. Bu noktada en çok tutarlılığa bakıyorum herhalde, böyle bir karakter bunu yapar mı bunu der mi gibi. Ben olaylardan çok hislerden yola çıktığım için ki bu iyi mi kötü mü bir fikrim yok sadece öyle, ister istemez yapı daha çok içsel bir çatışmaya dayanıyor.

Gelecek projeleriniz arasında yeni bir roman ya da başka bir öykü kitabı var mı?

Bir roman üzerinde çalışıyorum bir süredir. Adı ‘Melankolikler’.

Related Posts

Grok kapatıldı mı, erişim engeli mi geldi 10 Temmuz son durum? Hakaret içerikli paylaşımlar sonrası mahkeme kararını verdi! İşte Twitter yapay zeka uygulaması Grok son durum

Sosyal paylaşım ağı X yani eski adıyla Twitter’ın yapay zeka uygulaması Grok’un hakaret içerikli paylaşımları sonrası yargı harekete geçti. Uyulama tarafından verilen uygunsuz içerikli cevaplarla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan soruşturma açıldı. Soruşturma sonrasında sosyal medya kullanıcıları başta olmak üzere kamuoyunda “Grok kapatıldı mı, erişim engeli mi geldi?” sorusu cevabını arıyor. Peki, Grok kapatıldı mı, erişim engeli mi geldi? İşte 10 Temmuz itibarıyla Grok hakkında açılan soruşturmada son durum…

Van’da bir ilk: Picasso’nun orijinal eserleri Türkiye’de

Van’da bir ilk: Picasso’nun orijinal eserleri Türkiye’de

MSÜ MÜLAKAT TARİHLERİ 2025 || MSÜ sözlü sınavları ne zaman, hangi tarihte yapılacak? İkinci seçim aşaması takvimi…

MSÜ mülakatları ne zaman 2025 sorusu, tercih sonuçlarının açıklanmasıyla adaylar tarafından araştırılıyor. Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) tercih sonuçları, 24 Haziran 2025 tarihinde erişime açıldı. MSÜ 2025 sözlü sınav takvimi de adaylar tarafından mercek altına alındı. Seçim Aşaması Faaliyetlerine çağrılan adaylar, sorgulama sayfasında belirtilen tarih ve saatte belirtilen adreste hazır bulunacaklar. Adaylar sınava giriş belgelerinde belirtilen sınav saatine göre içeri alınacak. Sınavda istediği puanı alan ve tercihlerinde istediği sonucu elde eden adaylar şimdi de fiziki yeterlilik sınavlarına odaklandı. Evrak Kontrolü, Fiziki Değerlendirme, Kişilik Değerlendirme Testi ve Fiziki Yeterlilik Testi süreçleri belirlenen tarih ve saatte gerçekleşecek. Peki MSÜ mülakatları ne zaman yapılacak? İşte MSÜ Harp Okulları ve Astsubay MYO fiziki yeterlilik sınav takvimi 2025!

AYT’de müfredat dışı soru!

MEB’in öğrencilere okunmasını tavsiye ettiği, “100 Temel Eser” içinde ve müfredatta yer almayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ekonomik yolsuzluklar ile bunu ortaya çıkarmaya çalışan gazeteci Mahmut Ersoy’un öldürülmesini konu alan Attila İlhan’ın, “Kurtlar Sofrası” adlı romanından soru soruldu.

Karneler Alındı Tatil Başladı

Karneler alında öğrencilerin tatili başladı. 2024-2025 Eğitim Öğretim Yılı sona ererken, öğrencilere karneleri dağıtıldı.  Milli Eğitim Bakanı Tekin, bir mesaj paylaştı. 

Dünyaca ünlü 55 yaşındaki şef Anne Burrell evinde ölü bulundu

Dünyaca ünlü 55 yaşındaki şef Anne Burrell evinde ölü bulundu